Depremde İstanbul’u bekleyen asıl tehlike

Kimya Mühendisleri Odası yayımladığı raporla deprem sonrası meydana gelebilecek yangın, patlama, kimyasal ve gaz sızıntısına karşı çalışma yapılmadığını ortaya koydu.

17 Ağustos Depremi’nin 11. yıl dönümünde Kimya Mühendisleri Odası (KMO) İstanbul Şubesi oluşabilecek tehlikelere ilişkin bir rapor yayımladı.

Afet yönetimi literatüründe ‘İkincil Afetler’ olarak adlandırılan, yangın, patlama, kimyasal ve gaz sızıntısı, su baskınları, salgın hastalıklar ve çevre kirliliğine dikkat çekilen raporda bu konuda ülkemizde neredeyse hiçbir çalışma yapılmadığı belirtildi.

Özellikle Marmara Denizi’nde bulunan kimyasallara yönelik incelemelerin yer aldığı raporda deprem sonrası kimyasallardan kaynaklı tehlikeler denildiği zaman sadece kimya sektöründen bahsedilmediği, bir de kimyasalların günlük yaşamda kullanımının eklendiği vurgulandı. Ayrıca deprem sonrası alınan ölçümlerde derin sularda oksijen seviyesinin oldukça kritik olduğu saptanmıştır” denildi.

Deprem sonrası riskli  noktalar

Deprem sonrası başlıca risk noktaları olarak, petrokimya rafinerileri, LPG ve Doğalgaz dolum, depolama tesisleri, boya ve kimya fabrikaları, solvent ve kimyasal tank çiftlikleri, kimyasal madde depoları, doğalgaz boru hatları, akaryakıt ve otogaz istasyonları, bina altlarındaki üretim atölyeleri gösterildi.

Raporda yer alan senaryoya göre, Avcılar ilçesi Ambarlı bölgesinde deprem sonrası bir LPG küresinin gaz borusunun kırılması sonucu çıkabilecek yangın, 400 metre ötede bulunan insanlara zarar verme ve ilk 89 metrede bulunan canlıları öldürme potansiyeline sahip.

İlk 60 saniyede LPG istasyonuna 89 metre yakındakilerin oluşacak yanıklardan öleceği tahmin edilirken, 375 metreye kadar yakın olanların da etkileneceği varsayıldı.

Tehlike potansiyeli yüksek ilçeler

Kartal, Gaziosmanpaşa, Küçükçekmece, Bahçelievler, Pendik, Şişli gibi kimya ve petrol ürünleri sektörünün yoğunlaştığı ilçelerin bir deprem sonrasında diğer ilçelere oranla kimyasallardan kaynaklı tehlikelere maruz kalma potansiyeli daha yüksek.

 

Kimyasal madde oranı bilinmiyor

İstanbul Sanayi Odası’nın düzenlemiş olduğu Kapasite Kullanım Oranlarını gösteren raporlara göre Temel Kimya Sanayi, Muhtelif Kimya Sanayi, Boya ve Vernik Sanayi, Sabun ve Kozmetik Sanayi başlıkları altında İstanbul’da bir yılda gerçekleştirilebilecek üretiminin kapasitesi yaklaşık 44,5 milyon tona ulaşıyor ancak metalurji, kaplama, ilaç gibi kimyasalların yoğun kullanıldığı sektörler bu verinin dışında tutuluyor.

İstanbul’da bir yılda üretilen, taşınan, depolanan, tüketilen kimyasal miktarının net olarak bilinmemesi ise raporda dikkat çeken bir başka noktayı oluşturuyor. KMO İstanbul Şubesi konuyla ilgili olarak, “Biz bilmediğimiz gibi bu verinin toplandığı herhangi merkezi bir kurum da mevcut değil. Yaptığımız çalışmalar sonucu elde ettiğimiz veriler ise riskin tüm boyutlarıyla anlaşılması için tahmini düzeyde kalmaktadır” yorumunu yapıyor.

 KMO’nun çözüm önerileri

Raporda çözüm önerileri olarak şunlar yer alıyor;

1. Yasa gereği Sorumlu Müdür bulundurması zorunlu olan kimya hizmetleri ile kimya teknolojisi ve uygulanmasına ilişkin işleri bulunan işyerlerinde, Belediye ve Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkilileri gerek ruhsat, gerek denetim aşamalarında bu zorunluluğu uygulamalı ve Kimya Mühendisi Sorumlu Müdür bulundurmayan işyerlerine yaptırım uygulamalıdırlar.

2. İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik’te tanımlanan ‘İlgili Meslek Odalarının Temsilcisi’ sorumluluğu gereğince, yerel yönetimlerce kurulan ruhsatlandırma komisyonuna Kimya Mühendisleri Odası dahil edilmelidir.

3. Yerel Yönetim, Kimya Sanayicileri, Valilik, Kimya Mühendisleri Odası ve ilgili diğer kurumlardan oluşan kentsel risk yönetimi kurulları – komiteleri-birimleri- oluşturulmalıdır. Kimyasal Maddelerden kaynaklı risklerin yönetimindeki tüm kademelerde, hem toplumun yararını göz ettiği için hem de bilgi birikimi dolayısıyla, KMO’nun taraf olarak yer alması sağlanmalıdır.

4. Doğal afet ve olası kazalarda can ve mal güvenliğini önlemeye önemli katkı sağlayacağı nedeniyle il ve bölge bazında “Tehlikeli Kimyasal Maddeler Envanteri” çıkartılması gerekmektedir. Kent içindeki kimyasalların envanteri tek bir elde toplanmalı ve kamu ile paylaşılmalıdır.

5. Büyük Endüstriyel Kazalara yönelik acil durum planları hazırlanarak, kamuoyu ile paylaşılmalı ve vatandaşlar hangi durumda tahliye olacakları vb. bilgilere sahip olmalıdırlar.

6. Yerleşim alanlarının içinde kalmış kimyasal üretim, depolama vb. tesislerinin kent dışına taşınmasının gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

7. Kimyasal üreten, depolayan tesislerin sel yataklarından kaldırılması gerekmektedir.

8. Genel bir kural olarak, kimyasal maddeler havuz ve ayrı bir drenaj içine alınmadan depolanmamalıdır. Bu konuda var olan mevzuatın uygulamadaki denetimi eksiksiz sağlanmalıdır.

9. Kimyasalların güvenlik bilgi formlarının işyerlerinde ve ilgili birimlerde bir veri tabanı çerçevesinde bulunmasını sağlayacak bir organizasyon kurulmalıdır.

10. Kimyasal madde kazalarında müdahale yöntemini belirleyen, karar üretme süreçlerinin bilgi temelli hale dönüştürülmesi gerekmektedir.

11. İstanbul itfaiyesinin deniz biriminin bir an önce kurulması gerekmektedir.

12. İstanbul itfaiyesinin kimyasal madde kazalarına müdahale kapasitesi arttırılmalıdır.

13. Kara, deniz ve raylı sistemlerde taşınan kimyasalların yarattığı riskler tek bir elden yönetilmelidir.

14. Kimyasal madde tanklarının esnek boru bağlantısına sahip olmaları bölgesel bir standart olarak hazırlanmalıdır.

15. Yangın Önlem Yönetmeliği çıkarılmalıdır.

16. Kentsel Risk Yönetimi raporu hazırlanmalı ve ilgili tüm bileşenlere bu çalışmada yer verilmelidir.”

Olası bir İstanbul depreminde oluşabilecek kaza senaryoları üzerine bir rapor hazırlayan Kimya Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, yakıt istasyonlarına dikkat çekti: “90 metre yakında olan kurtulamaz.”

17 Ağustos Depremi’nin yıl dönümünde Kimya Mühendisleri Odası (KMO) İstanbul Şubesi oluşabilecek tehlikelere karşılık bir rapor yayımladı.

Afet yönetimi literatüründe ‘İkincil Afetler’ olarak adlandırılan, yangın, patlama, kimyasal ve gaz sızıntısı, su baskınları, salgın hastalıklar ve çevre kirliliğine dikkat çekilen raporda bu konuda ülkemizde neredeyse hiçbir çalışma yapılmadığı dile getirildi.

Raporda, “17 Ağustos Depremi’nden sonra Körfezde yapılan incelemelerde denizde PAH (Polisiklik Aromatik Hidrokarbon), PCB (Poliklorinli Bifenil) ve ağır metal oranının son 5-6 yılda artmış olduğu görülmüştür. Ayrıca deprem sonrası alınan ölçümlerde derin sularda oksijen seviyesinin oldukça kritik olduğu saptanmıştır” denildi.